19 Haziran 2013 Çarşamba

Umutsuzluk manevi bir intihardır...

yakın değilsin, göremezsin.. masum değilsin ağlayamazsın...
gözlerinden anlardım, neler demek istediğini, ne hissettiğini, gözlerin anlatırdı. o kadar netti ki, hani dersin ya bakınca içi görünür, öyleydi işte.. kaybolsam dert değil, kaybolsam, toprak olsam.. kaybolsam sonsuz olsam.. kaybolsam yok olsam, bir sabah uyanmasam mesela, bir gece uyumasam, sen kalksan yine hissetsen, hissederdin yine yapabilirsin zor değil. içindeysem eğer, hala bir kalbin varsa ve orada bana ait bir köşe hala varsa hissedersin. hem insan canını bilmez mi, hissetmez mi? canım, canım dedikçe canımı aldın, kendini aldın, canımı aldın. mecburiyetlerin, sebeplerin önemi yok, çünkü sen yoksun. sen yoksun, gözlerim sık sık dolar oldu sen yoksun, her an içim titrer oldu, herhangi birşeyde dilim tutulur oldu, bir anıda bıraksaydım seni keşke dediğim çok oldu. kendime saydırıp devam dediğim, her anım oldu. ve bu her anlar artık kalbimi yormaya başladı canım.. Canım, bir düşünür "umutsuzluk manevi bir intihardır." demiş. Ne dersin, umudu hiç kaybetmesem mi, yoksa şairin dediği gibi bir intihara mı sürüklensem... seni karşıma alıp sorsaydım da cevap veremeyecektin, her zaman susmayan konuşan o ağzın lal olup kitlenecekti. nerden biliyorsun deme canım, Canım diyorum da insan canını bilmez mi...
Canım, çok uzun zaman olmadı biliyorum, ya da bana hala dünmüş gibi, ama bak sildim, devam ediyorum. tökezlesem de düşmüyorum. ama canım, seni çok merak ediyorum.
Son olarak, canım, nutellam seni çok seviyorum...

Not: Yalnızca ima içerir :)



13 Haziran 2013 Perşembe

Yağmurda akla ilk gelenler...

Yağmurrr şarkılaaarrıııı :D



Yine benim en sevdiklerimden..

 

 Ve bir de bu şarkı var çok severim :)


                                    
  
Bir de unutmadan...





8 Haziran 2013 Cumartesi

Bugün aptallığımıza ağlıyoruz...

Bugün aptallığımıza ağlıyoruz... bugün unutamadıklarımız tarafından unutulduğumuz günlerden biri daha. Evet çok aciz bir durum gibi duruyor gerçekten. İnsan kendini nasıl mal gibi hissediyor hepiniz tahmin edebilirsiniz, çoğunuz yaşamışsınızdır. Yaşamadıysanız da ben yaşadınız sayarak kendi kendime toplum psikolojisi yapmaktayım :)
Neyse gel gelelim söylemek istediklerimize...
''Canım, artık ne kadar bencil oldugunu daha iyi anliyorum. Zaten fedakarlıktan eser yoktu ki sen de bencil olmayasın. Tek taraflısın. Hiç birsey yokmuş gibi yaşa sadece sen varsın. Canım, sana bazen o kadar çok kızıyorum ama sonra bir o kadar da bakarken iç titremesi yaşıyorum. Artık iç titremeleri de son bulacak ama şiddetle buna inanıyorum :)
Canım, bugün seni bitirdiğim günlerden biri daha. Kaç oldu sayamadım gerçi.. inşallah sonlandırıyorum. Olmayacak duaya amin dememek lazım sonuçta.
Canım, sana neden canım diyorum? Sana en çok canım demeyi seviyorum. Hala canım demekten de vazgeçmiyorum, belki de hiç diyemediğimdendir bilemiyorum.
Canım, sen tam salaksın ya gerçekten şimdi burada sana bi saydırmak istiyorum. Okursun da inşallah görürsün neler demek isteyip diyemediğimi. Saydıramıyorum burda da özgürlük yok ki... neyse sen zaten içimden geçenleri genelde hissettiğin için bunları da hissetmeni rica ediyorum :)
Canım, sana şimdilik bu kadarlık yazım. Ama to be continued bebeğim merak etme..."
Bu yazıda yazar sevgili ağacına sesleniyor :)

Not: Yazıyı başka yerlere çekmeyelim, yalnızca ima var :))

6 Haziran 2013 Perşembe

Aşkın içinde gizli olan şey; koku, belki de aşkın sebebi...

İlişkiler Feromon adı verilen moleküller tarafından tayin ediliyor. Aşkı bile kontrol eden bu zerrecikler, burnu uyararak beyne sinyal gönderilmesini sağlıyor. Karşı cinsi uyarmak, feromonlarla mümkün. Telepati meğer feromondan ibaretmiş... Feromon zerrecikleri burun içinde bulunan VNO merkezini uyararak uyarının cinsine göre beynin gerekli bölgelerine sinyal gönderilmesini sağlıyor Bilim- kurgu filmlerini anımsatan denemeler ABD'nin dünyaca ünlü Harvard, Massachussets ve Chicago Üniversitesi araştırma laboratuvarlarında yapıldı. Feromon ilişkileri Feromon moleküllerinin nasıl çalıştığı konusunda kesin bir bilgi edinilmemesine rağmen bazı böceklerin, arı ve güvelerin kilometrelerce uzaktan karşı cinsi tespit ederek sinyal göndermeleri ve buluşmaları Feromon'lara bağlanıyor. Bir diğer araştırmaya göre eskilerin telepati dediği olay modern tıpta Feromonlarla açıklanıyor. Birlikte oturan kadınların adet günlerinin aynı zamana rastlaması, tek başına yaşayan erkeklerin sakal ve saçlarının geç çıkması, birlikte yaşayan insanların birbirlerine benzer davranışlar göstermeleri feromonlar sayesinde oluyor. Harvard ve Massachussets üniversitelerinde fareler üzerinde yapılan deneylerde TRP2 adı verilen moleküllerin Feromonların kimyasal sinyallerini sinirsel sinyale dönüştürme gücüne sahip olduğu saptandı. Bir süre önce ABD'de satışa çıkan Pher-Amore isimli aşk şampuanı da henüz kanıtlanmamış olsa bile aynı esası uyguluyor. Beyinde cinsel uyarı sağlayan şampuandaki feromonlar şampuanı kullanan kişinin karşı cinse ilgi duymasını sağlıyor. Chicago Üniversitesinde yapılan bir başka deneyde ise adet gününde kadınların koltuk altlarından alınan ter ve koku örneği iki ay süreyle günde bir kez adet günü aynı güne denk gelmeyen kadınlara koklatıldı. Deneyin neden yapıldığı konusunda bilgi sahibi olmayan kadınlar iki ay sonra ter ve beden kokusunu bilmeden kokladıkları kadınla aynı adet gününü paylaştılar. Araştırmalar henüz başlangıç safhasında. Bilim adamları ve önde gelen tıp otoriteleri birkaç yıl içinde Feromonların gizemini çözeceklerini söylüyor. Başarılı olurlarsa döllenme, kısırlaştırma, doğacak çocukların cinsiyetini tayin etmek ameliyat gibi yöntemler yerini feromonlara bırakacak. Modern dünyanın süratine kendini kaptıran hızlı düşünürler karşı cinsi uyarmanın da feromonlarla mümkün olacağını söylüyor. Kimbilir belki aşkın temeli de Feromonların gizeminde yatıyor.

KaynakWh: http://www.webhatti.com/biyoloji/60189-feromon-ask-kokusu.html

Özge'den Bieber gazzz...

http://www.sowunrovasatasi.blogspot.com/2013/06/bir-sure-sonra-bunye-biber-gazna-da.html

Güldürdü :D



Biber gazının etkileri işte bunlar :D ama gençlik yaratıcı :))

Yo Yo Yo

yağmurlu bir sonbahar günüydü. o kadar yağmurluydu ki öyle böyle değil.. o gün rastlamamıştım sana ama, o gün olaydı iyiydi yani ondan bahsettim. o an anladım, gözlerin gözlerime değdiğinde ahhhh felaketim olurdu, AĞlarDıMmm. (ne yani yağmurda da mı ağlamayahh). ve o an hissettim, sen benim, ben senindim. ilk önce o ışığın delip geçti göynümü. daha sonra misss goğun geldii. tamam ilk başta bi yadırgadım falan ama sonraları çok SeVdİmM. işte aşkımız böyle başlamıştı. hani olur ya bazen insan kendine mani olamaz, bir şey söylemek ister de söyleyemez, söz ağızdan çıkmaz işte.. işte o an anladım, aman Allah'ım bu yağan yağmur değildi. bu yağan kar değildi, dolu gibi bişeydi, şiddetlidi. o an kankam sarstı ve "kaçsana tazyikliden" dedi, meğerse toma tazyikliyormuş. meğerse gözlerimden akan yaşın sebebi sen değilmişsin. portakal gazıymış, sonrasında çok kustum ordan anladım. koku da portakalın goğusuymuş ya la. ben neden bu hissettiklerimi sana aksettiysem onu anlamadım benim sevgili ArabaMm... seni çok seviyorum sakın unutma..

4 Haziran 2013 Salı

Ve ardından muhteşem sesiyle...

Geç buldum, bırakamadım...


NADAS

Otlarım yanar
Sensizlik nadasında toprağım,
Birazcık dinlensin
Büyüsün yeşersin
Gelmeyişin...

Hiçbir şey diyen bir cümlenin 
Ortasına terkedilmiş bir kelimeyim
Öznesiz, zamansız, zarfsız...
Mektupsuz, adressiz...

Seni arar durur bir kör ebeyim
Çık ortaya ne olur yaralarım iyileşsin.
Çok zaman geçti, çok zaman geçti
Haber vermeden gelme zor olur
Ürker tenhalığım kıskanır ağlar belki
Ama ben ağlayamazsam gücenme ne olur...
Gözlerim bitti, gözlerim bitti...

Dört yanım hasret
Unutulmuş bir ada gibiyim
Açıklarımda batmış yüzlerce gemi
Limanım yorgun yastan...

Seni arar durur bir kör ebeyim
Çık ortaya ne olur yaralarım iyileşsin.
Çok zaman geçti, çok zaman geçti
Haber vermeden gelme zor olur
Ürker tenhalığım kıskanır ağlar belki
Ama ben ağlayamazsam gücenme ne olur...
Gözlerim bitti, gözlerim bitti...


3 Haziran 2013 Pazartesi

Kitaptan (3)...

İki tür mektup yazıyorsun, birinin mürekkkep, diğerinin kurşun kalemle oluşunu kasdetmiyorum, kaldı ki kurşun kalemle yazılan da birşeyler ima ediyor ve insanın dikkat kesilmesine neden oluyor, ama bu ayrım belirleyici değil, mesela evin fotoğrafıyla birlikte gelen son mektup kurşun kalemle yazılmıştı, ama yine de beni mutlu etti; beni mutlu eden (yaşımı, yıpranmışlığımı ve herşeyden önce korkumu anla Milena, bir de kendi gençliğine, tazeliğine, cesaretine bak; üstelik kotkum gittikçe artıyor, çünkü bu korku dünyadan elini eteğini çekmek anlamına geliyor, böylece baskısı artıyor, devamında da korku büyüyor, oysa senin cesaretin ilerlemeni sağlıyor, böylece baskı azalıyor, dolayısıyla cesaret büyüyor), huzur dolu mektuplar, o mektupların önünde sonsuz bir mutlulukla oturabilirm, onlar yanan başıma yağan yağmur... Fakat ne zaman ki o öteki mektuplar geliyor Milena, her ne kadar ilk türden daha mutluluk verici gibi görünse de (güçsüzlüğüm yüzünden onların mutluluğunun tadına ancak günler sonra varabiliyorum), o ünlemlerle başlayıp (ve ben o kadar uazktayım ki) bir takım kotkularla biten mektuplar geldiğinde, işte o zaman Milena, tehlike çanının altındaymışçasına gerçekten titremeye başlıyorum, onları okuyamam ve elbette yine de okuyorum, tıpkı susuzluktan ölen bir hayvanın su içişi gibi, bir yandan da hep korku, sürünerek altına gireceğim bir mobilya arıyorum, köşede titreyerek ve kendimden geçmiş bir halde, nasıl bu mektupla fırtına gibi içeri girdiysem, aynı şekilde pencereden uçup gitmek istemen için dua ediyorum, kasırgayı odamda tutamam ki; bu tür mektupları yazarken Medusa'nın muhteşem başı olmalı sende, endişhe yılanları aynı, öyle kıvrılarak başını sarıyor, benimkilerse daha da yabani korku yılanları...

2 Haziran 2013 Pazar

Kitaptan (2)...

Bugün akşama doğru, aslında ilk kez, tek başıma uzunca bir yürüyüşe çıktım; daha önce ya başkalarıyla dolaşır ya da evde kalır, yatardım. Nasıl bir yer burası! Ulu Tanrım, Milena, keşke burada olsaydınız ve sen, ey zavallı, düşünmekten aciz kafa! Yine de sizi özlediğimi söylesem, yalan olur; bu olup olabilecek en eksiksiz, en acı verici büyü: Buradasınız, tıpkı benim gibi, hatta benden de fazla; benim olduğum yerde siz de varsınız, üstelik benden daha fazla varsınız. Şaka yapmıyorum; bazen, burada olan sizin, buradaki beni özlediğinizi ve sorduğunuzu hayal ediyorum; " nerede bu adam? Merano'da olduğunu yazmamışmıydı?"

1 Haziran 2013 Cumartesi

Kitaptan...

...pazar günkü mektubunuzu tekrar okudum; ilk okuyuşumdan sonra düşündüğümden daha da korkunçmuş. İnsan, Milena, sizin yüzünüzü avuçları arasına almalı ve dosdoğru gözlerinin içine bakmalı ki, karşınızdakinin gözlerinde kendinizi görüp o andan itibaren o yazdıklarınızı değil yazmak, düşünemeyecek hale gelesiniz...

29 Mayıs 2013 Çarşamba

bir sabah.

Metrobüste dinlenebilecek enn muhteşem şarkılardan bir tanesidir...


Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
Geceler uzar hazırlık sonbahara...

18 Mayıs 2013 Cumartesi

sevgili blogger; sana bir kaç lafım var. öncelikle son derece karışık ve anlaşılmazsın. ayrıca google + ile olan ilişkinin boyutunu, manasını hala anlayabilmiş değilim. ikiniz bir arada olmuyor :( maalesef siz ayrı sekmelerin tıklarısınız. 


imza: yumiyumm